18 Ocak 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Kır Çiçeği Tepesi~Kimberley Freeman



                                      


                                  Kitap Adı: Kır Çiçeği Tepesi
                                  Yazarı: Kimberley Freeman
                                   Sayfa Sayısı: 534
                                   Yayın Evi: Arkadya
                                   Çevirmeni: Duygu Parsadan
                                   Türü: Roman

              Kitap Tanıtımı 
Bazen kader, hayatımızdaki kişilerle sınar bizi.

Ki hayaller bu sınavı geçmek için yeterli değildir…

1929 yılında Glasgowda yaşayan genç, güzel Beattienin büyük hayalleri vardır, ta ki evli sevgilisi Henryden hamile kalana kadar… Çocuğunu evlatlık vermek üzere dünyaya getirmeden hemen önce Henry karısını terk edip Beattie ile birlikte Londraya kaçmaya karar verir. Orada kendilerine yeni bir hayat kuracaklardır. 
Tam seksen sene sonra kader, Beattienin torunu Emmaya oyununu oynayacaktır. Ünlü bir balerin olan Emma, geçirdiği sakatlık nedeniyle kariyerinden vazgeçerek aile bağlarının olduğu Avustralyaya dönmek zorunda kalır. Büyükannesinden ona kalan çiftliğe vardığında, tek amacı oradaki eşyaları düzenlemektir. Ancak dört bir tarafı sararmış fotoğraflar ve eski mektuplarla çevrili olan Emma, geçmişin tozlu sayfalarında kalan bir aile sırrını çözmeye çalışırken bulur kendini. Emma attığı her adımda büyükannesiyle kaderlerinin nasıl da bir örüldüğünü keşfedecektir. 
Kır Çiçeği Tepesi, yalnızca iki kadının hikâyesini barındıran yürek burkan bir roman değil, ayrıca insanın elindeki gücü ve bu gücü keşfettiğinde neler yapabileceğini ortaya koyan bir başyapıt.
“Romanın gücü, Freemanın oluşturduğu karakterlerin yanı sıra aşk, nefret ve utancı nasıl işlediğine de dayanıyor. Hem Beattie hem Emma kendilerini yeni bir hayata başlarken buluyor. Okuyucuları kâh neşelendiren kâh üzen de bu kadınların hikâyesidir.”

-Publishers Weekly-

"Son sahnenin ardından kendinizi sonsuza kadar size eşlik edecek olan eski bir dosttan gönülsüzce ayrılıyormuşsunuz gibi hissedeceksiniz. Şiddetle tavsiye edilir."
-Historical Novels Review-

"Aile bağlarını, sırlarını ve imkansız bir aşkın gücünü anlatan muhteşem bir hikaye."
-Kate Morton-


"...fakat aşk, dile getirildiği zaman anında yapılacak bir iş değil ve ben de bana söylenenleri yapacak bir kadın değilim. Seni seviyorum ve kim ne derse desin, bu sarsılmaz gerçeği hiçbir şey değiştiremez. Sanki seni ezelden beri seviyormuşum gibi hissediyorum. Sanki ben doğduğumda, sen gökyüzünde beni sabırla bekleyen bir yıldızdın..."



Kitap iki kadının hikayesini anlatıyor: Emma ve Beattie... 

Emma ünlü bir balerindir ve ailesinden uzakta Londra'da kusursuz bir hayat yaşamaktadır. Hayal ettiği her şeye sahiptir. Mükkemmel bir dans kariyeri ve harika sevgilisi Josh... Fakat hayatı tepetaklak olmaya başlar ve Josh onu terkeder. Bir gün bir kaza geçirir ve bacağı bir daha bale hayatına dönemeyeceği şekilde zarar görür. Bunu üzerine Emma Avustralya'daki ailesinin yanına dönmek zorunda kalır. Avustralya'ya döndüğünde onu ilginç bir sürpriz bekliyordur. Çocuklarına bile miras bırakmayan büyükannesi Beattie ona Kır Çiçeği Tepesi'nde bir çiftlik bırakmıştır. Emma çiftliğe gidip etrafı düzenlemek ve orayı satışa hazır hale getirmek ister. Fakat çiftliğe gittiğinde bir sürü kutu ve içlerindeki mektuplar, fotoğraflar, kartlarla karşılaşır. Bu kutuları düzenlerken büyükannesi Beattie'nin gizemli geçmişi hakkında birçok şey öğrenir. Ama kitapta en çok hoşuma giden şeylerden biri de Emma'nın da büyükannesi gibi ilk defa Kır Çiçeği Tepesi'nde aşık olması^^ 
Beattie ise 1929 Glasgow'un da bir barda ve butikte çalışan 19 yaşında bir kızdır. Evli sevgilisi Henry'den hamile kalır ve Henry ile Avustralya'ya kaçarlar. Lucy adında bir bebekleri olur. Fakat daha sonraları Henry içki, kumara ve bir dolu borca bulaşır, Beattie'ye şiddet uygulamaya başlar. Bunun üzerine Beattie beş yaşındaki kızı ile Kır Çiçeği Tepesi'ne gider, oradaki çiftlikte çalışmaya başlar. Daha sonraları kitap Beattie'nin Kır Çiçeği Tepesi'ndeki yaşantısını ve hayatının düzelmeye başlamasını anlatır. Tam hayatı düzeldi derken her şey daha da kötü olur. Sevdiklerini ve hayatının aşkını kaybeder. Kitapta en çok ağladığım yer oldu:'(  Ama her şeye rağmen Beattie güçlü kalıyor ve bizlere bir kadının bu kadar kötü olay yaşamasına rağmen nasıl güçlü olabileceğini gösteriyor. 


"Bir kitabı bir kez okudun mu, sen ve o bir ömür boyu birbirinize ait olursunuz..."

"Dünyada iki çeşit kadın vardır, Beattie, bir şey yapanlar ve kendisine bir şey yapılanlar..."

"O bana sahip," dedi cesurca "O benim kalbime sahip. Ben de onunkine."


Kitabın ilgi uyandıran yanı karakterlerin yaşadığı her şeyi gözünde canlandırabilmen. Ayrıca kitabın bu kadar akıcı olmasını sağlayan şey ise kelimelerin güçlü ve etkileyici olması. Kitabı okurken sanki kelimeler ruhunda filizleniyormuş gibi hissediyorsun. Kitabın sonu beklediğim gibiydi doğrusu. Bu kitapta beni hayalkırıklığına uğratan 2 şey vardı; birincisi Sarah Jio'nun Mart Menekşeleri adlı kitabına çok benzemesi, ikincisi ise Emma'nın Patrick'e aşık olduktan sonra Josh çağırır çağırmaz onu terk eden sevgilisinin yanına gitmesiydi. Bunun dışında kitap gerçekten güzeldi ve okurken hiç sıkılmadım. Sabah başlayıp akşam bitirdiğim bir kitap oldu diyebilirim. Bir haftasonu açıp severek okuyabileceğiniz bir kitap. Bu yüzden ;

                                                   PUANIM
          
               





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder