3 Mayıs 2016 Salı

Nil Gibi Düşün

Son zamanlarda kafamda dolanıp duran ve hatta yaşamıma uygulamaya çalıştığım bir olgu var. ''Nil gibi düşünmek!'' Buradaki Nil, hepinizin tanıdığı ''özgür kız'' Nil Karaibrahimgil'den başkası değil elbette!
Tesadüf eseri bir gün kitapçıda gezerken Nil'in son zamanlarda çıkan bir kitabına rastladım:KELEBEĞİN HAYAT SIRLARI.
 Hemen açtım, şöyle bir göz gezdireyim, doğrusu büyük bir beklentiyle açmamıştım. Ve hatta sayfaların arasında parmaklarımı gezdirip tekrar aldığım rafa geri bırakacaktım. Ama tesadüf bu ya, dikkatimi çeken bir balık gördüm orada: KENDİ KENDİNİN KAHRAMANI OLMANIN FAYDALARI.
Eh, ne yapayım canım ben de her konuda meraksız, edebiyatta tutkulu diyebileceğim kadar meraklıyımdır.
Açtım hemen, ayaküstü okumaya başladım. Arka planda da Teoman'ın hoş bir şarkısı çalıyor. Zaten kitapçılarda müzik, bence olmazsa olmaz. Ne zaman kitaplara bakmaya gitsem illa ki güzel bir şarkı çalıyor orada. Neyse, konumuz bu değil.
Nerede kalmıştık?
Kendi kendinin kahramanı olmanın faydaları.




''Benimse, hikayem de, kahramanlarım da başka. Benim hikayemde ben varım.'' diyor Nil. O kadar hoşuma gitti ki bu söz. Usul usul okumaya devam ettim.
''Bunu ben böyle yapıyorum. Siz böyle yapmıyor olabilirsiniz. Bunun böyle yapılmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Belki aranızda anlaştınız ve kesin karar verdiniz bunun böyle yapılmayacağına ve bu sizin tek gerçeğiniz. Belki sorgulanmayacak kadar eskilerden beri, bu sizin dediğiniz gibi yapıldı. Hatta belki birçok yere yazıldı,bunun sadece bu şekilde yapılacağı. Yine de bu benim dünyaya ilk gelişim. Büyük ihtimalle ki son gelişim. Ve doğumdan ölüme olan bu tek yön uçuşumda, kendi yollarımı denemek istiyorum ben. Madem içimde bir hisle buradayım, yol göstericim olarak sadece onu tayin etmek istiyorum.''
İşte bu cümle beni baştan aşağı sarstı, silkinip kendime gelmemi sağladı. Kitapçıdan çıkar çıkmaz eve gittim, kendime güzel bir kahve yaptım. Ama bir türlü kendi düşüncelerimin içinde nefes alamıyorum. Meğerse ne kadar çok insanın düşüncelerini, fikirlerini, yorumlarını katmışım yaşamıma. Ne çok bunaltmışım kendimi yerli yersiz düşüncelerle.
Şimdi derin bir nefes alıyorum ve ruhumu özgür bırakıyorum.
Tüm bu insan karmaşasından dolayı yaşadıklarım ne kadar yormuş beni!
Herkesi mutlu etmeye çalışmak, herkesin suyuna gitmek, herkesi dinlemek, herkese kendini kabul ettirmeye çalışmak... Herkes, herkes, herkes!
O kadar çok herkese odaklanmışım ki kendimi unutmuşum.Neyi daha çok sevdiğimi, neyi daha çok sevmediğimi, iç sesimi... Bana ait ne varsa iyi ya da kötü herkesin düşüncesini bulaştırmışım. Herkesi memnun edeyim derken, kendimi, iç sesimi duygularımı fırlatıp atmışım. Kimseye ''Ben buyum. Beni böyle sev ya da sevme!'' diyecek cesaretim olmamış.
Bir keresinde, hiç unutmuyorum, bir arkadaşımla kahvemizi içerken bana ne kadar cesur ve özgüveni yüksek bir insan olduğumu söylemişti. O gün  bununla gurur duymuştum. Ama bugün anlıyorum ki aslında yaptığım tek şey iç sesimi kapatıp, dünyanın sesini sonuna kadar açmak olmuş.
Başkalarının düşüncelerinin artık beni boğmaya başladığını anladığım bugün yaptığım hatayı anladım.
Bir an için sadece durup düşündüm.
Asla pişman olmadım.
Hatta hatalarımdan ders alıp, bir an önce telafi etmeye giriştim.
İyi mi ettim, kötü mü ettim bilemem. Orasını zaman gösterecek zaten.
Ben elimden geleni yapacağım, o da beni kaderimdeki kıyıya fırlatacak.
Hatalarım beni ben yapan şeyler. Bunu kabulleniyorum.
Ve Nil'in de öğütlediği gibi her gün masama oturup, sık sık bakıştığım duvarıma şunu yazıp, sıkıca yapıştırıyorum: HER NE OLURSA OLSUN, KENDİMİ SUÇLU HİSSETMİYORUM.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder